Popüler Yayınlar

3 Kasım 2010 Çarşamba

bağlanmak..

dün gece cevabını bilmediğim bazı soru ve sorunlarım var demiştim, bu yazıyı onların cevabını bulduğum müjdesini vermek için yazmıyorum öncelikle belirteyim.

bugün okula gitmedim, canım istemedi malum dün gece başımın ağrıdığından bahsettim ve çok geç uyudum o yüzden sabah kalkamadım. şimdi evdeyim battaniyenin altından bir kaç satır yazmaya karar verdim. konu: bağlanmak.

sanırım hayatımda 2 kere yaşadım bu duyguyu, aşkla yoğrulmuş feci yoğun bir duygu bulutu bağlılık. öyle bir sarıyor ki insanı hem kımıldama imkanı veriyor, hem de kendi çizdiği sınırlardan dışarı çıkarmıyor. yani hapishane penceresinin camından süzülen özgürlük kadar acımasız. fakat bir o kadar da sarhoş edici bir his bağlılık, uğrunda ölmeyi bile göze alabileceğiniz bir hediye sunuyor size, onun yanında hayatın ta kendisini,  her yeni güne uyanırken baştan 1-0 önde başlama hissini vs..

bağlanmak zor zanaat. benim için epey zor en azından, sevmek vardır ya hani sonra insan içinde hava kabarcıkları hissedince aşık olduğunu fark eder. işte o hava kabarcıklarının on yüz bin milyon baloncuk haline dönüşüp sizi gökyüzüne yükseltmesidir bağlılık ta.

bir insana bağlanmak yaşamadan anlaşılamayacak bir lütuf. lütuf diyorum çünkü her insan bağlanamaz, sadece bağlandığını sanar yeğen.(ramiz dayı mode on) sen bağlandım dersin de o bağlılığı sağladığın incecik ip kadardır aşkının ömrü. kısa zamanda aşınır, yiter gider yeğen.(ramiz dayı mode off)

ben birine bağlandığım zaman onu evrenimin güneşi haline getiriyorum. bana sağladığı en ufak bir ışık, bir miktar sıcaklık bile kendimi özel hissetmeme yarıyor. uydusu gibi sürekli onun etrafında dönüyorum, onsuz geçen zamanların hesabını tek tek tutarken, onunlayken zamanın tıpasını açıyorum umrumda olmuyor hiç bir şey. bir tek onun iyiliğini düşünüyorum, gökyüzünde onunla geçecek güzel zamanları boyayıp bir gün yeryüzüne düşecek izdüşümlerini hayal ediyorum, bir gün o güzel zamanların,düşlerin gerçekleşeceğini umuyorum.

sanırım bazen de abartıyorum bu duyguyu , anlamsız bir otokontrol eksikliği çekiyorum. sevgim karşımdakini buharlaştırıyor, ağır geliyor belki de. ama dedim ya benim bu kadar sevecek bir konuma gelmem yıllar istiyor. yıllar boyunca büyüttüğüm sevgimin karşılığı da müthiş bir sadakat duygusu ve bağlılık oluyor. elimde değil,  toparlayamadım böyle kalsın.

dökül içim dökül!

bu benim ilk blog yazım. gecenin bu saatinde açılan bir blogdan ne denli hayır gelir bilinmez ama içimi dökmek istedim sadece. birileri okur ya da okumaz, kendime gelebilmek için bir şeyler yapmalıydım ben de yazmaya karar verdim. yazıya bu kadar saçma bir başlık verdiğim için de affola. dediğim gibi gecenin ilerleyen saatleri ve beyin hücrelerim de bazal metabolizma ayarlarına dönmüş vaziyette, o yüzden kendilerinden çok bir verim beklemiyorum.

şu an beynim kemiriliyor, fütursuz düşünceler tarafından. bana nasılsın diye sorana emin olun sayacak tonlarca dert bulurum. gel gelelim yer yüzündeki milyonlarca sorun arasından benimkiler ön sıralarda yer almayı belki de hak etmiyorlar. olsun.

aslında güzel bir hayatım, güzel imkanlarım var. fakat hayatımın her evresinde üzülüp, her evresinde ağlıyorum. nedir ters giden? cevabına ulaştığım zaman burada paylaşacağım. şu an devam edemiyorum, başım feci ağrıyor. bu da yeni musallat oldu, umarım çabuk geçer.